mardi 26 avril 2011

Gunese cikti

"Once Kelime vardi", diye basliyor Yohanna'ya gore Incil. Kelimeden once de Yalnizlik vardi. Ve Kelimeden sonra da var olmaya devam etti Yalnizlik... Kelimenin bittigi yerde basladi; Kelime soylenemeden once basladi. Kelimeler, Yalnizligi unutturdu ve Yalnizlik, Kelimeyle birlikte yasadi insanin icinde. Kelimeler, Yalnizligi anlatti ve Yalnizligin icinde eriyip kayboldu. Yalniz Kelimeler aciyi dindirdi ve Kelimeler insanin aklina geldikce, Yalnizlik buyudu, dayanilmaz oldu. Selim Isik yalnizligini Kelimelerle besledi. Kelimelerin anlamini bilmeden once tanidigi yalnizligi Kelimelerin icinde yetistirdi. Eski yasantilarinin hastaligindan yeni kalktigi sirada, aldirissiz Kelimeler konusurken, eski yaralarin eski Kelimelerinin gogsune saplandigini duydu birden; sustu kaldi. Kelimeler, yalnizligini yasamasina da birakmadilar onu. Her yandan kusatip saldirdilar. Kullandigi Kelimeler de donup ezdi onu, soluksuz birakti. Sonra, yatagindan firladi birden Selim; butun Kelimeleri ve yasantilarini ezdi ayaginin altinda. Gunese cikti. Gunes, gozunu acitti bir sure sonra, perdelerini kapayip Kelimelerin karanligina dondu. Birtakim Kelimeler bagisladi onu; aralarinda gene yasamasina izin verdiler. Bu Kelimelerle birlik olup amansizca saldirdilar baska Kelimelere: asagilayan, ezen, soluk aldirmayan Kelimelere. Yendi, yenildi; sonunda gene yenildi Kelimelere, Kelimelerle birlikte actigi savasa. Yalnizlik hep oradaydi.



Oguz Atay 
Tutunamayanlar 

Luks



Zamani butun bedenimle bir baska turlu harcadim. Insanin neler yapabilecegini, hem de her seyi yapabilecegini kesfettim. Yuce ya da biktirici istekler, onursuzluk, kendimde olmadikca baskalarinda sacma buldugum inanclar ve davranislar. Haberi olmadan, o beni dunyaya daha cok bagladi. Bana "benimle ilgili bir kitap yazmayacaksin" demisti. Ama ne onunla ilgili, hatta ne de kendimle ilgili bir kitap yazdim. Ben sadece onun yasaminin bana verdigi seyleri, kuskusuz okumayacagi, ona yonelik olmayan sozcuklere doktum. Bir tur, bagis yapana geri verilen bagis gibi. Cocukken benim icin luks, kurk mantolar, uzun giysiler ve deniz kiyisinda villalardi. Daha sonra, bunun bir aydin yasami surdurmek oldugunu sandim. Simdi bana oyle geliyor ki luks, ayni zamanda, bir erkege ya da bir kadina olan tutkuyu yasayabilmektir. 


Annie Ernaux

Yalin Tutku 
(Passion Simple) 





Tous deux ensemble



Ainsi criait-il avec l'indignation obstinée de l'amoureux sûr de ses raisons. "Me voici, je suis jeune, débordant d'amour ! Comment se pourrait-il que mon amour ne lui plût pas ? Que cherche donc cette femme qui me repousse et ne veut pas m'aimer ? Que lui faut-il de plus que je sens pouvoir et devoir lui donner ?". Et le voilà tout enragé, incapable de voir clair en lui-même, tant et si bien qu'à un amoureux d'elle; amour de tout ce qu'ils pourraient être tous deux ensemble, et qu'il ne sont pas...

Italo Calvino
Le chevalier inexistant

{ Nightless }



N'en parle plus, dépensé tout dans un dernier cri
Sans rien dire car le cri, c'est { spechless }
Sa voix tremblait vous ne pouvez pas savoir
Attente forcée, au milieu d'un parc public, oui d'un parc public

La nuit fait partie des septs merveilles du monde
Sept nuits sept merveilles, causées par sept jours d'affilé
Le jour n'émerveille personne, sept mensonges du monde
Détestable facilement le jour car tout le monde est pris

Pris par quelques mots mais la nuit ne dit rien
Siffle à perdre vu, tellement fort, { outspokeness }
Racontant une cascade mavi*, me détache du reste de l'eau
On ne décide pas d'être amoureux
On reste { nightless }



*bleu


Cinla Akdere 
22 avril 2009
Paris


Certains nuits d'été

Ou bien, certaines nuits d'été, ils marchaient longuement dans des quartiers presque inconnus. Une lune parfaitement ronde brillait haut dans le ciel et projetait sur toutes les choses une lumière feutrée. Les rues, désertes et longues, larges, sonores, résonnaient sous leurs pas synchrones. De rares taxis passaient lentement, presque sans bruit. Alors ils se sentaient les maîtres du monde. Ils ressentaient une exaltation inconnue, comme s'ils avaient été détenteurs de secrets fabuleux, de forces inexprimables. Et, se donnait la main, ils se mettaient à courir, ou jouaient à la marelle, ou couraient à cloche-pied le long des trottoirs et hurlaient à l'unisson les grands airs de Cosi fan tutte ou de la Messe en si.


Georges Perec
Un homme qui dort



lundi 25 avril 2011

Teslim alir

Bir suredir karli Berlin gecesinde - gecelerinde - neredeyse unutmaya basladigim Turkce sozcuklerle bogusurken, lambanin isiginde beyaz kagidin boslugunda, ucuruma dogru celilmeden - dusmeden - once Kafka'yi dusunuyorum. Onun yalnizligini, kendini tumuyle edebiyata adamak, adayabilmek icin katlandigi acilari, dunyadan, asklardan, yeryuzu nimetlerinin tumunden uzak durma kararligini. Eger yazmak her sozcukle biraz daha derine inmekse, sonu belirsiz bir kaziya baslayip kendini hirpalamaksa, "Yazilmamis Kitaplar Mezarligi"nda soyledigim gibi derin ve karanlik bir kuyudan cekip cikarmaksa sozcukleri, cumlelerle gelen o benzersiz ve buyuk yalnizligi kimseyle, hic kimseyle paylasamamaksa yazmak, Kafka'nin deyimiyle "salt edebiyattan ibaret" bir golgeye, bir varolus bicimine donusmekse, bir icekapanisin elbette bir bedeli olmali. Benim, yalnizligimi daha da cogaltan, derinlestiren, ikide bir "seytanin igvasi"na uymama, onun pesine takilmama yolacan bu karli Berlin gecelerinde odedigim bedel, Kafka'ninkinin yaninda hic kalir. Yine de, karim ve kizimdan uzakta, bir bakima bekarlik gunlerime geri donus - ama gecici bir donus - olarak yasadigim zamanlari "kar haneme" kaydediyorum. Kaydederken de, ister istemez Kafka dusuyor aklima. Onun yazma konusundaki titizligini, odunsuz tavrini animsiyor, yazarlara neden bekarligi ogutledigini daha iyi anliyorum. Ben de, cok sukur bekarim burada, bekâr sayilirim. Gece ne yatagimi paylasan biri var ne sabah uyandigimda yanimda bir kadin buluyorum. Ne arayip soran var ne isime karisan. Ne de kafami karistiran. Cunku bazen, genellikle de bir askin baslangicinda, kafa karisir, karisacaktir. O zaman, sevilen, istenen, ama birlikteyken katlanamadigimiz kadin, giderek bir saplantiya donustukce, yazinin dunyasindan uzaklastirir sizi, teslim alir. Gecenin, edebiyatin, size ozgu bir dunya yaratma ozgurlugunun degil, bir tutkunun kolesi yapar.


Nedim Gursel
Kafka'nin Berlin Gunleri

Comme s'il prenait congé du son passé

- Monsieur Bernard ne rentre pas dîner ? 
- Ni pour coucher, Antoine. 
Et comme l'autre restait indécis ne sachant pas trop ce qu'il devait comprendre, ni s'il devait interroger davantage, Bernard répéta plus intentionnellement :  
- Je m'en vais, puis il ajouta :
- J'ai laissé une lettre sur le bureau de ... Il ne peut se résoudre à dire:  de papa, il se reprit: ... sur la table du bureau. 
- Adieu. 
En serrant la main d'Antoine, il était ému; il répéta bien vite adieu, puis partit, avant de laisser éclater le gros sanglot qui montait à sa gorge. Antoine doutait si ce n'était point une grave responsabilité que de le laisser partir ainsi- mais comment eût-il pu le retenir ? 


André Gide 
Les Faux-Monnayeurs


Gitmem gerek

Degisecek. Dunya kuresinin daglari, denizleri, okyanuslari, golleri, ovalari, bozkir ve colleri, nehir yataklari, buzullari, kent ve koyleri nasil degisiyorsa, insan iliskileri de degisecek. Insandan, icguduleri ile bagdasmayan ugraslarin beklenmedigi bir donem de olacak. Kurallar dogrultusundaki bir yasam yalniz ve yalniz durgunluktur. Baska hicbir sey. Iste dun boylesine oturdum yeni otelin terasinda. Doyumsuz dunyanin gunesi altinda isindim. Doymsuz isiklarina baktim. Bir kasim ayi gokyuzunu dusundum. Genis bir agaclik alan uzerindeki bulutlari. Gri rengin tum cesitlerini, koyu ve acik tonlarini iceren, kis mevsimini yaklastiran yogun bulutlari. Bulutlar arasindaki kucuk bosluklarin derinligindeki maviligi. Bu bosluklardan sizan ve ruzgarla birlikte batiya dogru yuruyen isik yollarini. Doyumsuz bulutlarin sonsuzlugunu. Dun masama gelip oturanlar oldu. Bir kamyon soforu, otelin muhendisi. Yuzme havuzu insaatinda calisan isciler. Birlikte kahve ve konyak ictik. Biri, karsindan ayrilmanin buruklugu icindeydi. Sevgiler gecer, sevgiler gelir, dedik. Tum ayriliklara, tum sevgilere ictik. Herhangi bir temmuz gununun anlarini yanliz bir kez bolustugum bu insanlar ne denli dost. Gunes tepelere yaklasirken gene terastayiz. Gene kahve ve konyak iciyoruz. biri, adinin "Zoran" oldugunu ve bunun "Gunes doguyor" anlamina geldigini soyluyor. Simdi sabahin sekizi. Yazmaya ara veriyorum. Gitmem gerek. Yeni resimler gormem gerek. Benimseyecegim, icimdeki kipirdanislari dolduracak bir resim bulana dek gitmem gerek. 


Tezer Ozlu
Yasamin Ucuna Yolculuk 





Sa présence empêche que

Les sorties nocturnes et le fait d'être entourée, portée, pénétrée par des ombres m'allaient bien. Plus que ça encore, je peux suivre aveuglément celui que j'accompagne. Je m'en remets à lui, j'abandonne mon libre arbitre; sa présence empêche qu'il puisse m'arriver quoique ce soit de méchant. 




Cathérine Millet 
La vie sexuelle de Cathérine M.


Par un sourire

Adieu tristesse 
Bonjour tristesse 
Tu es inscrite dans les yeux que j'aime 
Tu n'es pas tout à fait la misère
Car les lèvres les plus pauvres te dénoncent
Par un sourire



Paul Élouard
La vie immédiate 


dimanche 24 avril 2011

Baslangic ve son yoktur

Yasarken basimizdan hicbirsey gecmez. Dekorlar degisir, kisiler girer cikar yalniz. Baslangiclar da yoktur; gunler anlamsiz bir bicimde birbirine eklenir durur; sonu gelmez tekduze bir eklenistir bu. Arasira soyle bir hesap yapilir: "Iste uc yildir yolculuk yapiyorum. Bouville'e geleli uc yil oldu", denir. Baslangic olmadigi gibi, son da yoktur. Bir kadin, bir dost, bir kent, bir kerede terk edilmez. Hepsi birbirine benzer zaten. Aradan iki hafta gecince, Sanghay, Moskova, Cezayir birbirinin aynidir. Kimi zaman (pek sik degil), durumu gozden gecirir, bir kadina baglandigimizi, kotu bir ise girdiginizi fark edersiniz. Goz acip kapayincaya kadar surer bu. Sonra gecit yeniden baslar, saatleri, ve gunleri birbirne eklemeye koyulursunuz. Pazartesi, sali, carsamba, 1924, 1925, 1926. 

Jean-Paul Sartre
Bulanti

A would-be writer



























As always, my passes at omniscience are absurd, but you, of all people, should be polite to the part of me that comes out merely clever. Years ago, in my earliest and pastiest days as a would-be writer, I once read a new story aloud to S. and Boo Boo. When I was finished, Boo Boo said flatly (but looking over at Seymour) that the story was "too clever". S. shook his head, beaming away at me, and said worst possible taste to draw the group's attention to it. As one limping man to another, old Zooey, let's be courteous and kind to each other. 


Much love, 
B. 


J. D. Salinger
Zooey

Tu ne sais pas vivre

C'est un jour comme celui-ci, un peu plus tard, un peu plus tôt, que tu découvres sans surprise que quelque chose ne va pas, que pour parler sans précautions, tu ne sais pas vivre, que tu ne sauras jamais. 


Georges Perec
Un homme qui dort 


Cok daha kuvvetli baglarla

Maria Puder'i ne kadar sevdigimi ve ona nasil delice bagli oldugumu, sabaha kadar yuksek tas duvarlarin etrafinda dolastigim ve hep onu dusundugum bu gecede tam manasiyla anladim. Bircoklarindan disari sonuk ve sari bir isik vuran pencerelere bakiyor, onun bunlardan hangisinde oldugunu tahmin etmeye calisiyor; yaninda bulunmak, ona hizmet etmek, ellerimle alninin terlerini silmek icin mukavement edilmez bir arzu duyuyordum. Bu aksam anladim ki, bir insan diger bir insana bazen hayata baglandigindan cok daha kuvvetli baglarla sarilabirlimis. Gene bu aksam anladim ki, onu kaybettikten sonra, ben dunyada ancak kof bir ceviz tanesi gibi yuvarlanip suruklenebirlirim. 

Sabahattin Ali
Kurk Mantolu Madonna

Il s'assit à côté de moi

Je souris. Il s'assit à côté de moi et mon cœur se mit à battre durement, sourdement, parce que, dans son mouvement, sa main avait effleuré mon épaule. Dix fois, pendent la dernière semaine, mes brillantes manœuvres navales nous avaient précipités au fond de l'eau, enlacés l'un à l'autre sans que j'en ressente le moindre trouble. Mais aujourd'hui, il suffisait de cette chaleur, de ce demi-sommeil, de ce geste maladroit, pour que quelque chose en moi doucement se déchire. Je tournai la tête vers lui. Il me regardait. Je commençais à le connaître: il était équilibré, vertueux plus que de coutume peut-être à son âge. C'est ainsi que notre situation - cette curieuse famille à trois - le choquait. Il était trop bon ou trop timide pour me le dire, mais je le sentais aux regards obliques, rancuniers qu'il lançait à mon père. Il eût aimé que j'en soit tourmentée. Mais je ne l'étais pas et la seule chose qui me tourmentât en ce moment, c'était son regard et les coups de boutoir de mon cœur. Il se pencha vers moi. Je revis les derniers jours de cette semaine, ma confiance, ma tranquillité auprès de lui et je regrettai l'approche de cette bouche longue et un peu lourde. 


Françoise Sagan
Bonjour Tristesse 

Now is the moment

"Now is the moment," said Jiny. "Now we met, and have come together. Now let us talk, let us tell stories. Who is he ? Who is she ? I am infinetely curious and do not know what is to come. If you, whom I meet for the first time, were to say to me, "The coach starts at four from Piccadilly," I would not stay to fling a few necessaries in a bandbox, but would come at once.
 
Wirginia Woolf
The Waves