dimanche 30 septembre 2012

Vous devez exclure de votre vocabulaire le mot Imagination

En toutes choses, vous devez vous régler, vous laisser diriger par les faits. Nous espérons avoir avant longtemps un Comité des faits, composé de commissaires des faits, qui forceront les gens à ne considérer que les faits et rien que les faits. Vous devez exclure de votre vocabulaire le mot Imagination. Vous n'avez rien à en faire. Vous ne devez en avoir dans aucun objet usuel, dans aucun ornement, ce qui serait, en fait, une contradiction. En fait, vous ne marchez pas sur les fleurs; on ne peut donc vous autoriser à marcher sur les fleurs d'un tapis. Vous ne voyez pas des oiseaux et des papillons étrangers venir se percher sur vos faïences; on ne peut donc vous permettre de peindre des oiseaux et des papillons étrangers sur vos faïences. Vous ne rencontrez jamais de quadrupèdes montant et descendant sur les murs, aussi ne devez-vous pas avoir de quadrupèdes représentés sur vos murs. A toutes ces fins vous devez utiliser des combinaisons et des arrangements (en couleurs primaires) de figures mathématiques dont il es possible de fournir la preuve et de faire une démonstration. Telle est la nouvelle découverte. C'est là un fait. C'est là le gout. 
La fillette fit la révérence et s'assit. Elle était très jeune et paraissait effrayée des perspectives prosaïques qui lui offrait le monde. 

Charles Dickens
Temps Difficiles  




















me in Hagia Sophia



il faut le risque d'une impossibilité


J'ignorais si elles ne devaient pas partir pour l'Amérique ou rentrer à Paris. Cela suffisait pour me faire commencer à les aimer. On peut avoir du goût pour une personne. Mais pour déchaîner cette tristesse, ce sentiment de l'irréparable, ces angoisses qui préparent l'amour, il faut le risque d'une impossibilité.

Marcel Proust
A la recherche du temps perdu
A l'ombre des jeunes filles en fleurs


Istanbul by day - photo by me


Istanbul by night - photo by me

// 


// 

vendredi 6 juillet 2012

Bir kipirdayabilse tekrar yasayacakti









Ter icinde uyandi. Gorunmeyen iplerle baglandigi yataktan kendini ayirmak icin, ona dayanilmaz ve umitsiz gelen bir cirpinma, bir hayata donme istegiyle kivraniyordu; ya da kivrandigini saniyordu. Gene icinde bir yer, bir duygu, kendini butunuyle birakmasina engel oluyordu. Bir kipirdayabilse tekrar yasayacakti. Birden, bir olustan baska bir olusa gecmenin olculemeyen suresi icinde kendine geldi. Hicbir sey dusunemedi. Gunes odayi doldurmustu. Goz ucuyla yanina bakti: karisi kalkmisti. Yari aralik kapidan cocuklarinin sesleri geliyordu. Bu sesler ve odayi kaplayan gunes, onu yavas yavas isitti. Ne olduklari pek anlasilmayan, fakat hayat ait sesler, ruyanin verdigi katiligi yumusatti. Yattigi yerden dogruldu, henuz baska bir ulkenin kolayca kirilabilen bir varligi olmanin endisesiyle yavasca kalkti. Pencereye yaklasti, perdeyi hafifce aralayarak disari bakti: karsi evlerin Turgut'a sirtini donmus arka cepheleri: cizgilerini yumusatmayi bilememis kutleler; cirkinliklerini, ruyadan yeni uyanmis bir insana, sadece var olmalariyla unutturan gercek hacimler... Turgut, butun bunlari o sirada mu dusundu yoksa sonradan, o ani hatirladigi zaman, oyle dusundugunu mu sandi? Bilemedi: cunku o zaman henuz Olric yoktu. Henuz durum bugunku gibi acik ve secik, bir bakima da belirsiz degildi. Bir cumle kaldi yalniz aklinda: "Guzel bir gun ve ben yasiyorum."


Oguz Atay 
Tutunamayanlar





 a cat, alone (Split/Croatia)  
by Cinla Akdere (copyright)



 a cat, alone 2(Split/Croatia) 
by Cinla Akdere (copyright)


                 a dog, alone 1 (Split /Croatia) 
                   by Cinla Akdere (copyright)


                a dog, alone 2 (Split /Croatia) 
                  by Cinla Akdere (copyright)





vendredi 29 juin 2012

Kal, dogru renk ise vardigin, o renk seni boyayacak





Zamani bir cizgi gibi dusun. Gun ile geceyi ayir. Gunduzleri topla bir araya, upuzun bir gun meydana getir.  Geceleri de topla. Upuzun bir gece olsun. Gel. Bu iki upuzun gunun ve gecenin arasinda dur. Orada saklan. Yanina kimseyi yaklastirma.

Uzakligini olc baskalarina. Bunun icin butun olcum aletlerine sahipsin. Icten ice geri gitmek isterken ayaklarin, ilerle bir renge dogru. Dogru renk ise vardigin, o renk seni boyayacak.

Aciktiysan bir yerde konakla. Fazla degil, doyana kadar ye. Doydugun anda kalk. Iste o an sus. O an en cok kendin oldugun andir. Doydugun ve sustugun o yerde kal.

Cinla Akdere 
6/12/2007

Photographies by Anna Knight (copyright)




/

/

jeudi 17 mai 2012

Muhtesem bir sey, yasamin vaatlerine karsi abartili bir duyarlilik


/


A Postcard To Henry Purcell- Dario Marianelle



Gatsby, yani benim gordugum ne varsa kendinde toplayan kisi. Art arda siralanan basarili jestler kisiligin bir gostergesiyse Gatsby'de muhtesem bir sey, yasamin vaatlerine karsi abartili bir duyarlilik vardi. Binlerce kilometre otedeki depremleri kaydedebilen karmasik cihazlara benzerdi o. Ancak bunun 'yaratici mizac' adiyla yuceltilen o gevsek hassaslikla hic ilgisi yoktu. Onunki olaganustu bir umut etme yetenegi, o ana dek kimsede gormedigim ve bir daha da goremeyecegimi sanmadigim romantik bir amadelikti. 

F. Scott Fitzgerald 
Muhtesem Gatsby 


jeudi 19 avril 2012

Ufaktan konusmaya baslarsin








Sule, Behzat C.'nin tirasli yuzunu avuc iclerine alip, "Simdi biraz adama benzemissin", dedi. "Bir insan rolu icin basvursan ve sansin yaver gitse, belki bir figuranlik kapabilirsin. Paul Auster, Koseye Kistirmak, sayfa 80. Bu arada favorinin biri niye uzun? Tirasin sonuna kadar sabredemedin mi? Neyse, nerede kalmistim? Bana sorarsan, Bahar'la evlensen iyi olur. Hazir iki tane cocuk da var, ayriyeten yapmaya ugrasmazsiniz. Senin de hayatin bir duzene girer, ickiyi azaltirsin, ufaktan konusmaya baslarsin falan. Ama olacak is degil. Cok zor."

Emrah Serbes
Behzat C. Bir AnKara Polisiyesi
Son Harfiyat

/



/


Yalniz duslerinde beraber oldugu, dus kisisi bir sevgilisi vardi



Son sinifta, Berni'nin Meli'den gizli, yalniz duslerinde beraber oldugu, dus kisisi bir sevgilisi vardi. Ona uzun uzun yaziyordu:


"Dun edebiyat dersinde Sembolistleri okuduk. Cok duygulandim. Aksam Mahir amcaya anlattim. Bize Almanca siirler okudu. Ben hep seni dusunuyordum. Gece yarisiydi. Sen bir parmakliga dayanmis, denizi seyrediyordun. Sigaran, tipki bizim Prenses Rozalya'nin -idare lambamizin adini Prenses Rozalya koyduk- isigi gibi yaniyordu. Buyuk kederler icindeydin, o siirlerde oldugu gibi. Ben denizde yuzerek seni kurtarmaya geliyordum... Sonra muzik yaptik. Iki uc aydir, hep Beethoven'i -dogru yazdim mi acaba? Mahir amca yanlis yazinca kiziyor cunku- anlatiyor Mahir amca. Onun plaklarini dinliyoruz. Gecen aksam ansizin bitisikteki muhendislerle, karsidaki yuzbasilar geldi. Biz hemen plaklari kaldirdik ortadan. Muhendisle Mahir amca, bir alafranga, alaturka tartismasina girdiler. Muhendis cok sinirli bir adam. Az daha kavga cikariyordu, ama Mahir Amca ona uymaz ki. Mahir amcanin dedigine bakarsan alaturkayi iyi biliyormus. Ama, Mahir amcanin da iyi bildigini gorunce sasirdi. Iyice anlayamadim sonunda kimin kazandigini. Ne diyordun evet, biz 9'uncu Senfoni'den Uygarlik Sarkisin'ni ogrendik. Neyyire hala da, artik bizimle beraber soyluyor oturdugu yerden. Mahir amca, bize goz ucuyla gosteriyor. Onun hem yun orup, hem ayagiyla tempo tutarak bir soyleyisi var, bayiliyoruz gulmekten. Guldugumuzu gorunce, "Hinzir maymunlar, hadi ordan..." diyor.


Bu aksam gene seni dusunuyorum. O Almanca siirden birini ezberleyecegim senin icin. Keske ben de Almanca okusaydim Fransizca yerine. Mahir amca bize, bazen Almanya'da gecen gunlerini anlatiyor. Cok hosumuza gidiyor. Pansiyon kaldigi evi, cocuklari, madami. Sofraya ne zaman haslanmis patates gelse, onlari aniyoruz. Bazen Mahir amca mutfaga girip bize Alman yemekleri hazirlar. Neyyire hala, "Sen orada muhendislik yerine ascilik ogrenseydin, simdi bir lokanta acar, zengin olurduk" diye saka yapiyor. Oysa bizim icimiz zengin. Gecen aksam bir filme gittik. Artistinin adini bilmiyorum. Onu sana benzettim. Ama, Meli'ye soylemedim. Hic soyler miyim? Tanri saklasin. Utanirim. 


Ha, az daha unutuyordum. Sana cok onemli bir haberim var. Bu yil -insallah takintisiz geceriz sinavlari.- liseyi bitiriyoruz ya, aman. Allahim, aklim duruyor; universite icin Istanbul'a gidecegiz. Dur bak, anlatayim. Meli'yle ben, ikimiz, tek basimiza. Once, Neyyire hala, "Olmaz oyle sey, oraya cevirtirsin isini" diyordu. Sonra Mahir amca onu kandirdi. Iyiden acikladi durumu. Biz yalniz yasamaya, hayati yakindan tanimaya alismaliymisiz. Mahir amca bize guveniyor. Iyi bir ailenin yaninda bir oda tutacak. Zaten bir yuldir carsiya alisverise gidiyoruz. Bir gun ben, bir gun Meli. Haftada birer gun de yemek pisiriyoruz. Cumartesi birimiz, pazar birimiz. Bu hafta kek yapmasini ogrendik. Oyle guzel kabardi ki... Yalniz biraz yandi. Pasta tenceresini telle ovmak isi Meli'ye dustu. Cunku o beni guldurdugu, lafa tuttugu icin yanmisti kek. Hem soylendi, hem kazidi tencereyi. Simdiden, gelecek yil icin, giyeceklerimizi dusunuyor Neyyire hala. "Kizlarimin universite ceyizi" diyor. Dusun, kendimizin olan bir odamiz olacak. Yemegimizi falan kendimiz pisirecegiz. Babam iki yil odevini Bolayir'da yapacak. Muharrem amca da Canakkale'ye gecmek icin ugrasiyormus. Emekliye ayrilinca, Izmir'e yerlesecekler. Ikisinin de, akli fikri ciftlik hayatinda. Yavuz da askeri okula girmek istiyormus. Kurmaylik derdinde o da. Ben onun doktor olmasini istiyordum oysa. Ben konservaturara girecegim. Meli edebiyatci. Fransizcaci Fransiz Filolojisi'ne girmesini salik veriyor ama, Meli istemiyor. Fransizcamiz iyi degil diye istemiyormus. Bana oyle soyledi. Meli buyuyunce romanci olacak. Ilk romanina, "Bu romani, Berni'cigime adiyorum" diye yazacak. O zaman, ben seninle coktan tanismis olurum. Tipki boyle bir evim olacak. Sobanin basinda otururup, Meli'nin romanlarini okuruz. O unlu bir kisi olarak, uzun yolculuklardan donunce, bize konuk gelir. Bircok unlu sanatciyla tanisiriz. 


Istanbul'u gorecegim icin, oyle seviniyorum ki. 


Berni masanin ustune kapanir, saatlerde yazar, yazar, tuketemezdi. Mahir amca, "Yahu Berni, neler yazarsin  boyle uzun uzun? Parmaklarin tutulacak" derdi. Berni kalemi agzina sokar, Meli'ye bakar, sizlanirdi : "N'apim, Meli duramdan okuyor. Hic benimle konusmuyor." Mahir amca, sevgiyle bakardi Meli'ye, "Sen de oku' derdi sonra. Berni omzunu silkerdi. "O roman okumuyor ki!"


Kasaptan gelen etin sarildigi gazetenin resimli romanini nasil merak ediyorsa, Molière'in yasadigi yuzyili, o zamanin insanlarini da oyle merak ediyordu Meli : "Ya! Demek yeraltinda kalmis sehirler var. Aa... ne hos! Bunlari hangi kitapta bulabilirim Mahir amca? Ah keske ben de, Almanca okumus olsaydim. Demek Beethoven sagir olmus. Ah!Ne fena. Bize hayatini okur musunnuz Mahir amca? Arabalarla mi gidilirdi Kagithane'ye? Ne guzel! Ne eglenceli! N'olur anlatir misiniz Neyyire hala..." 


Neziher Meric 
Korsan Cikmazi 



/


/

lundi 16 avril 2012

Yalnizlik bir ovanin duz olusu gibi bir birsey





photo by Cinla Akdere (copyright)




Esgegeriyle Yan 


Esdegeriyle yan yana yururken
Cehennem sokaginda birey olmak, 
Ve en inceldikten sonra
Ilkel sozcuklerle konusmak seninle. 


Saat bes nalburlari pencerelerden 
Madeni paralar gosteriyorlar, 
Yalnizligi soruyorlar, yalnizlik, 
Bir ovanin duz olusu gibi bir birsey. 


Hicbirseyim yok akip giden sokaktan baska
Keske yalniz bunun icin sevseydim seni 


Cemal Sureya 
Sevda Sozleri
20 Siir 


/

samedi 3 mars 2012

Donuyoruz yine biz bir uzun gezintiden



Nazim Hikmet Run ve Suat Dervis. Fransa'da.




Aglasa da gizliyor gozlerinin yasini; 
Bir kere egemedim bu kadinin basini. 
Kac kere surukledi gururumu olume 
Firtinalar yaratan benim coskun gonlume.
Cevaplari o kadar heyecansiz ki onun,
Kac kere iman ettim, hicligine ruhunun. 
Kac kere hissettim ki, yine bu gece gibi, 
Guzelligin onunde, dolup carpmadi kalbi. 
Ne mehtabin aksine yelken acan bir sandal, 
Ne de ayaklarinda kirilan ince bir dal
Onun tastan kalbini sevdaya kosturmuyor. 
Bir cicegin onunde bir dakika durmuyor. 


Donuyoruz yine biz bir uzun gezintiden
Gonlumun elemini dokuyorken ona ben,
O bana kendisini, gulerek, naklediyor:
"Bilseniz mavi boncuk nasil yarasti" -diyor. 
Ya bu kadin delidir, yahut ben cildirmisim, 
Ben ki, bircok kereler kirilmisim, kirmisim, 
Omrumde duymamistim boyle derin bir aci; 
Birden onun yuzune haykirmak ihtiyaci
Icimde alev alev tutustu yangin gibi
Bir dakika kendimin olamadim sahibi, 
Hic olmazsa hincimi boyle alirim, dedim, 
Yola magrur uzanan golgesini cignedim


Nazim Hikmet Ran


/


Paco DeLucia - ( Capricho Arabe )



/





vendredi 17 février 2012

Ces créatures ne se rassasient jamais



Je n'aime pas ça, mais c'est une mouette. Et ces créatures ne se rassasient jamais. 
- Comme les hommes, j'ai dit. 
- Non, ne casse pas de sucre sur le dos de l'homme. Ca dépend des gens. Y'en a qui se contentent de ce qu'ils ont. 
- Ils sont rares. 
- Non, ils sont nombreux. 
Il a montré les sommets enneigés d'Uludag. 
- Y'en a par là-bas, il a dit. 




Sait Faik Abasiyanik
Une histoire pour deux





photo by Evren Sonmez

mercredi 15 février 2012

Adam yasama sevinci icinde


Masa da Masaymis ha

Adam yasama sevinci icinde
Masaya anahtarlarini koydu
Bakir kâseye cicekleri koydu
Sutunu yumurtasini koydu
Pencereen gelen isigi koydu
Bisiklet sesini cikrik sesini
Ekmegin havanin yumusakligini koydu
Adam masaya
Aklinda olup bitenleri koydu
Ne yapmak istiyordu hayatta
Iste onu koydu
Kimi seviyordu kimi sevmiyordu
Adam masaya onlari da koydu
Uc kere uc dokuz ederdi
Adam koydu masaya dokuzu
Pencere yanindaydi gokyuzu yaninda
Uzandi masaya sonsuzu koydu
Bir bira icmek istiyordu kac gundur
Masaya biranin dokulusunu koydu
Uykusunu koydu uyanikligini koydu
Toklugunu acligini koydu.

Masa da masaymis ha
Bana misin demedi bu kadar yuke
Bir iki sallandi durdu
Adam ha babam koyuyordu.

Edip Cansever
Dirlik Duzenlik (1954)



dimanche 8 janvier 2012

Boyle bir insandan mahrum olusum


photo by Cinla Akdere (copyright)


/



/

Artik Maria Puder, yasamak icin kendisine kayitsiz ve sartsiz muhtac oldugum bir insandi. Bu his ilk anlarda bana da garip geliyordu. Bu yasima kadar mevcudiyetinden bile haberim olmayan bir insanin vucudu birdenbire benim icin nasil bir ihtiyac olabilirdi? Fakat bu hep boyle degil midir? Bircok seylere ihtiyacimizi ancak onalari gorup tanidiktan sonra kesfetmez miyiz?..

Ben de, o zamana kadarki hayatimin boslugunu gayesizligini sirf boyle bir insandan mahrum olusumda bulmaya baslamistim. Insanlardan kacisim, icimden gecenlerin en kucuk bir parcasini bile etrafima sezdirmekten cekinisim bana sebepsiz ve manasiz gorunurdu. Zaman zaman beni saran huzunlerin, hayat bikkinliginin bir ruhi hastalik alameti olmasindan korkardim. Bir kitabi okurken gecen iki saatin omrumun bircok senelerinden daha dolu, daha ehemmiyetli oldugunu fark edince insan hayatinin urkutucu hicligini dusunur ve yeis icinde kalirdim. 

Halbuki simdi hersey degimisti. Bu kadinin resmini gordugum andan beri gecen birkac hafta icinde, omrumun butun senelerinden daha cok yasadigimi hissediyordum. Her gunum, her saatim, uyudugum zamanlar bile dopdoluydu. Bana sadece yorgunluk veren uzuvlarimin degil, ruhumun da yasamaya basladigini, icimde, haberim olmadan beklesen ustu ortulu derin taraflarin da birdenbire meydana cikarak bana fevkalade cazip, kiymetli manzaralar arz ettiklerini goruyordum. Maria Puder bana bir ruhum bulundugunu ogretmisti ve ben de onun, simdiye kadar rastladigim insanlar arasinda ilk defa olarak, bir ruhu bulundugunu tespit ediyordum. Muhakkak ki butun insanlarin birer ruhu vardi, ama bircogu bunun farkinda degildi ve gene farkinda olmadan geldikleri yere gideceklerdi. Bir ruh, ancak bir benzerini buldugu zaman ve bize, bizim aklimiza, hesaplarimiza danismaya luzum bile gormeden, meydana cikiyordu... Biz ancak o zaman sahiden yasamaya, - ruhumuzla yasamaya- basliyorduk. O zaman butun tereddutler, hicaplar bir tarafa birakiliyor, ruhlar birbirleriyle kucaklasmak icin, her seyi cigneyerek, birbirine kosuyordu. Butun cekingenliklerim yok olmustu. Bu kadinin karsisina her seyimi ortaya dokmek, butun iyi ve fena, kuvvetli ve zayif taraflarimla, en kucuk bir noktayi bile saklamadan, ciriciplak ruhumu onun onune sermek icin sabirsizlaniyordum. Ona soyleyecek ne kadar cok seylerim vardi... Bunlarin, butun omrumce konussam bitmeyecegini saniyordum. Cunku butun omrumce susmus, zihnimden gecen hersey icin: "Adam sen de, soyleyip de ne olacak sanki?" demistim. Eskiden her insan hakkinda, hicbir esasa dayanmadan, sirf mukavemet edilmez bir hissin, bir pesin hukmun tesiriyle nasil: "Bu beni anlamaz!" demissem, bu sefer bu kadin icin, gene hicbir esasa dayanmadan, fakat o yanilmaz ilk hisse tabi olarak: "Iste bu beni anlar!" diyordum...

Sabahattin Ali
Kurt Mantolu Madonna 




samedi 7 janvier 2012

Gercekten uykusu gelen bir adam

Saat elinde, uzun bir sure yine oyle hareketsiz kaldi. Sonra birden, kendinden gecmiscesine uykuya daldi. Gercekten uykusu gelen bir adami ele al, Esmé, ve bu adamin aklinin tum ye-te-nek-le-ri-nin yerinde kalmasi olasidir her zaman. 


J.S. Salinger 


Esmé icin - sevgi ve sefaletle