samedi 21 décembre 2013

İki kalp arasında en kısa yol






Gece
Bitkilerinden

Gece bitkilerinden korkuyorum,
Hayır, geceleri bitkilerden!
Gizlenirken vurulmuş ulaklara ağıttır
Bana açtığın her telefon.
                                             
İki kalp arasında en kısa yol:
Birbirine uzanmış ve zaman zaman
Ancak parmak uçlarıyla değebilen
İki kol.

An ki fıskiyesi sonsuzluğun
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.


Cemal Süreya


///


///




Yanlış anlaşılmanın hiҫ anlaşılmamaktan daha iyi olduğu (Haritasız Kentler 7)

Çok kalabalık, yüksek tavanlı, masalarında tek başına ve upuzun yanan mumlarla aydınlatılmış, hiҫkimsenin birbiri ile konuşmadığı, kocaman, terkedilmiş bir fabrikanın iҫinde dinlemek istedim bu şarkıyı seninle, dedi Liv. Gecenin başından sonuna dek hiҫ konuşmamak, gecenin sonunda, herkes duvarlara döndüğünde sana dönmek, seninle kocaman bir bahҫede küҫücük bir ateş yakıp ısınmak; gece bitkilerinden korktum - hayır, geceleri bitkilerden, dediğimde, yanlış anlaşılmanın hiҫ anlaşılmamaktan daha iyi olduğunu düşünüp sevinebilmek istedim, diye ekledi. Güҫsüzlüğe 'aitlik' denebilir hem. Haritasız bir şehrin sokaklarında el yordamıyla herkes yolunu bulabilir. Rüzgar esti, gök kendini renklendirdi. Kit arkasına döndü ve şöyle dedi, “Ama bu şehirde sokak yok, sadece merdivenler var”. 

Binnaz Bulut

Haritasız Kentler 

///




///



Photo by me 

Marcos López, Sireno en el Rio de la Plata, Ed 5, 2002.
Lambda-Print coloreada a mano, 170x99 cm.



mercredi 18 décembre 2013

Hiҫ kimseyle gözgöze gelmemeye ҫalıştı (Haritasız Kentler 6 )

İnsanın hiҫ tanımadığı biriyle karşılaşması ne kadar zor, diye düşündü Liv. Kapının tokmağını ҫevirip eşiği geҫtikten sonra bir duvarı yıpranmış kırmızı tuğla örülü odada buldu kendiniTaş taş üstüne koyarak bir duvar örmek ne kadar da zordur kimbilir, diye geҫirdi iҫinden. Odada başkaları da vardı. Hiҫ kimseyle gözgöze gelmemeye ҫalıştı. Sabahın ışıkları henüz gözalıcı parlaklıta, gecenin karanlığı ise şehirde gölge bırakmayacak koyulukta değildi. Göğe baktı. Nerede olduğunu bilmiyor, sadece haritasız bir kentte olduğunu hissediyordu. Bu devirde haritasız kent mi kaldı, mutlaka bu şehrin de haritası yapılmıştır, diye kendini telkin etti. Pencerenin önünde uzanan upuzun balkonun en ucundan birinin ona bakmakta olduğunu neden sonra farketti. Gülümsemeden ona bakmayı sürdürerek “Nerdeyiz?” diye sordu. Karşısındaki cevap verdi, “Adım Kit”.

Binnaz Bulut

Haritasız Kentler 




   



///


///

samedi 30 novembre 2013

Ne dün ne de yarın kalsın biz yeniden doğalım




        Self-Portrait (1500) by Albrecht Dürer

   


Gel birer çocuk olalım o günden başlayalım Gözlerimiz buluşsun ilk kez bakışalım Ne dün ne de yarın kalsın Biz yeniden doğalımİlk söz dudağında olsun benim adımOlur ya kalbinde yer bulur da Yerleşirim yıllarca seversin sonundaOlur ya evet dersin aşkımaŞeytana uyarsın da olmaz mı olur yaOlur ya kalbinde yer bulur daYerleşirim yıllarca seversin sonundaOlur ya evet dersin aşkımaŞeytana uyarsın da olmaz mı olur yaGel birer çocuk olalım bugünden başlayalımGözlerimiz buluşsun ilk kez bakışalımNe dün ne de yarın kalsınBiz yeniden doğalımİlk söz dudağında olsun benim adımOlur ya tüm saatler durur daSonsuza dek yanımda kalırsın olur yaOlur ya ateş bacayı sarar daYanmaz dersin yanar da olmaz mı olur yaOlur ya tüm saatler durur daSonsuza dek yanımda kalırsın olur yaOlur ya ateş bacayı sarar daYanmaz dersin yanar da olmaz mı olur yaSöz:Fikret Şeneş Müzik: Giannis Parios 







mercredi 20 novembre 2013

Nerede olduǧumu soranlara, beni görmek iҫin olduǧum yere gelmek isteyenlere hiҫbir yön tarifi veremiyorum (Haritasız Kentler 5)

Bu ṣehrin haritası yok. Ӧnceleri kimsenin bilmediǧi, zamanla turizmin keṣfettiǧi beldelerin, köylerin hatta mezraların bile haritası varken bu ṣehrin haritası hala yok. Böyle bir ṣehrin kah iҫinde kah dıṣında yaṣıyorum. Nerede olduǧumu soranlara, beni görmek iҫin olduǧum yere gelmek isteyenlere hiҫbir yön tarifi veremiyorum ҫünkü bu ṣehirde ne yol var ne kaldırım ne sokak. Sadece merdivenlerle bir yerden bir yere gidiliyor. Yön duygusu hissedilemez oluyor otogarda otobüsten indiǧiniz an. Yürümeye baṣlar baṣlamaz gördükleriniz hem ҫok tanıdık hem ҫok farklı geliyor. İҫi insan dolu otobüsler varıyor ṣehre, iҫi insan dolu otobüsler ayrılıyor ṣehirden fakat otogarda hiҫkimseye rastlamıyorsunuz. Bir süre yürüdükten sonra kediler sizi karṣılıyor. Her biri kendi hayatını yaṣıyor.


Binnaz Bulut
Haritasız Kentler


Lisbon 2011 - photo by me 



Lisbon 2011 - photo by me

///





///

Ben hep tutkunun zamanı iҫinde yaṣıyorum

Ben hep tutkunun zamanı iҫinde yaṣıyorum (ҫünkü bir gün gelecek, uyandıǧımda A’yı düṣünmediǧimi artık saptamayacaǧım) ama, bu zaman ṣimdi aynı zaman deǧil, sürekli olmaktan ҫıktı*. Onunla ilgili ayrıntılar, bana söylediǧi sözler ansızın aklıma geliyor. Ӧrneǧin, Moskova Sirki’ne gittiǧini ve kedi eǧiticisinin ‘olaǧanüstü’ olduǧunu söylemesi. Bir an, onu gördüǧüm bir düṣten ҫıktıǧım sırada duyduǧum rahatlık gibi büyük bir rahatlıkla doluyor iҫim ve o zaman düṣ gördüǧümü unutuyorum. Bu, her ṣeyin yeniden düzeldiǧi ve ‘ṣimdi iyi’ olduǧu duygusu. Sonra, söylediǧi o sözlerin ҫoktan uzaklarda kalmıṣ ṣeylerle ilgili olduǧunu anlıyorum: Bir kıṣ daha geҫti, kedi eǧiticisi belki sirkten ayrıldı; ‘o olaǧanüstü’ sözünün artık güncelliǧi kalmadı.

*Hikâye zamanından, yani olandan –ama ne zaman kadar?– ṣimdiki zamana –ama ne zamandan bu yana?– geҫiyorum, daha iyi bir ҫözüm yolu bulunmadıǧı iҫin. Çünkü, A’ya olan tutkumun tam deǧiṣiminin gün be gün farkına varamıyor, sadece imgeler üstünde duruyor, ortaya ҫıkıṣ tarihi kesin olarak saptanamayan –tıpkı Tarihteki gibi– bir gerҫeǧin belirtilerini ayırıyorum.


Annie Ernaux

Yalın Tutku


Annie Ernaux


///





///






mardi 5 novembre 2013

Zorunluluktan yaptığım bütün işleri bir süreliğine bıraktım (Haritasız Kentler 4)

Zorunluluktan yaptığım bütün işleri bir süreliğine bıraktım. Gece ve gündüzü sadece onu dinlemeye ve ona bakmaya ayırdım. Önce, yaşadığımız şehrin tüm sokakları evin iҫine doldu. Daha sonra, dışımızdaki diğer bütün şehirler apartmanın merdivenlerini doldurup, iҫeri girmek iҫin sıraya durdu. Bana anlatmaya değer bulduğu herşey beni onunla tanıştırıyordu. Şöminenin önünde uzanıyorduk birbirimize susmak iҫin. İşte ‘nereye gideceğim buradan sonra’ sorusunu kendime sormayı bırakmam o güne rastlar. Ona bakmaktan kendimi alamıyor, kırpmak iҫin gözümü kapattığım an, o kısacık süre iҫinde kaybolacağından korkuyordum. Ama en ҫok kaybolduğu yerde onu bulmaya gittiğimde, onu tekrar bulamadan kaybolmaktan. 

Binnaz Bulut
Haritasiz Kentler 

photo by Anna Knight 

//

//

lundi 28 octobre 2013

Onunla olmak (Haritasız Kentler 3)


Bilmediğim bir şehre geldim ve kimseyi tanımıyorum. Burada da, her yerde olduğu gibi, sözcüklerin dışında kalan bir dünya var. Dile getirilmeyenler neler ? Bekleyişler, bakışlar, suskunluklar, dudak-yanak-kaş-göz-el-kol mimikleri... Sözcüklerden uzakta, sadece sezginin sessizlikte kendine bir yer bulması sayesinde iҫine girilebilecek bir dünya var. O dünyayı anlatmak demek söylenmeyeni söze dökmek ; susuşu konuşmak; beklemek yerine zamanla ilişkiye geҫmek demek. Yeni bir şehri sözcük kullanmadan görmek mümkün. Birini sözcük kullanmadan sevmenin mümkün olduğu gibi. "Sevmek" sözcüğünü bile kullanmadan, hiҫbir sözcükten medet ummadan. Sözcüklerin dışında kalan dünya en güvenli olanı ҫünkü anlatılamayacak, kimse tarafından bilinemeyecek ve dolayısıyla hep saklı kalacak olan o. Sözcüksüz dünyada "yalnızlık" yok, ҫünkü o da sadece bir sözcük. Zaman eki, dilek kipi kullanmaya gerek yok. Bekleyiş ve suskunluğun hayatı güzel kılmaya yettiği yeni bir şehirde olmak, onunla olmak.  

Binnaz  Bulut
Haritasız Kentler 



IV. Mehmet 


I. Mahmud

photos By Anna Knight in Sakip Sabanci Museum
 Istanbul - August 2012

//


//

vendredi 18 octobre 2013

Tout le monde a fait de grandes analyses de textes en parlant d’allégories, de symboles et d figures de style

Et tandis que j’enregistrais Harry qui me racontait le désastreux week-end du 5 et 6 juillet 1975, je compris que Les Origines du mal retraçaient avec précision son histoire avec Nola, mêlant récit et véritables extraits de correspondance. Harry n’avait donc jamais rien caché à propos d’eux : depuis toujours, il avait avoué son impossible histoire d’amour à toute l’Amérique. Je finis d’ailleurs par l’interrompre pour lui dire :
  - Mais Harry, tout est dans votre livre !

  - Tout Marcus, tout. Mais personne n’a jamais cherché à comprendre. Tout le monde a fait de grandes analyses de textes en parlant d’allégories, de symboles et de figures de style dont je ne maîtrise même pas la portée. Alors que tout ce que j’avais fait, c’était écrire un livre sur Nola et moi.

  Joël Dicker 
  La vérité sur l'affaire de Harry Quebert 



L'écrivain beau gosse 


Livre beau d'écrivain beau gosse 

Et un morceau pour le livre beau d'écrivain beau gosse 


//



//





jeudi 17 octobre 2013

Insan soyunun duygularını anlatan, psikolojik derinliklerine inebilen tek bir birikim vardır : O da edebiyat.




İnsanların duygularını, ҫeṣitli durumlarda neler hissettiklerini öǧrenmek istiyordum. Birini sevince ne olur veya kızınca nasıl bir duyguya kapılırlar, bunları bilmem gerekiyordu. Çünkü Istanbul’dan uzaklaṣmıṣ olsam bile yine de insanlarla birarada yaṣıyordum. Duyguları anlamadan yaṣamam olanaksızdı. Bu eǧitimi ancak edebiyat saǧlayabiliyordu.

Baṣlangıҫta psikolojiden, felsefeden, bilimden medet ummuṣ ama onlarda aradıǧımı bulamamıṣtım. Sinema da ҫok  yüzeysel geliyor, bana ihtiyacım olan eǧitimi saǧlayamıyordu. Bunun üzerine  anladımki insan soyunun duygularını anlatan, psikolojik derinliklerine inebilen tek bir birikim vardır : O da edebiyat. O andan itibaren eskiden beri evde bulunan binlerce kitaba ek olarak yüzlerce kitap aldım.

Zülfü Livaneli
Kardeṣimin Hikayesi


 Rezzak & Lucky 
september 2013 
Menevis sokak / Ankara
(photo by me)

//


//



mercredi 16 octobre 2013

Gerҫekten bir şeyler yapan kişiler en güzel sevişenlerdir, ya sence?



Bar kapanana dek dans ettiler. Karanlık boş sokağa ҫıktıklarında sendeliyorlardı. Ayakları ҫöp tenekelerine takıldı. Bacaklarının arasından kediler koşup geҫti. Durup bir polisle özgür aşk üzerine konuştular. Her köşede öpüştüler. Çantasında anahtarlarını ararken düşünceli düşünceli, “Gerҫekten bir şeyler yapan kişiler en güzel sevişenlerdir, ya sence?” dedi kız.

John Dos Passos


Büyük Para


//


//



Sariyer - Istanbul 

dimanche 23 juin 2013

Mesafeyi bulana kadar


Birey kendi sınırını belirlemeden birey olamaz. Ama “öteki” yoksa, ҫekilecek sınır da yoktur. Bu sınırın isteyerek ortadan kaldırıldığı, daha sonra tekrar nerede ҫekildiğinin bütün ilişkinin gidişatını belirlediği aşk ilişkisi ise insanı anlamaya ҫalıştığımız en gerilimli alandır. Arthur Schopenhauer’in anlattığı şu öykü belki de bahsedilen sınırn nerede ҫekilmesi gerektiğini, aşkın gerilimini en iyi anlatan hikâyedir.

Çok soğuk bir havada karlar iҫindeki iki kirpi donmamak iҫin birbirblerine sokulurlar. Isınmaya başladıkları an dikenlerin canlarını ne kadar ҫok yaktığını fark ederler. Birbirlerinden uzaklaşırlar ve canlarının acısı sona  erer. Ama ҫok kısa bir sure sonra yine üşümeye başlar ve birbirlerine sokulurlar. Isınınca canlarının acısını fark edip tekrar uzaklaşırlar birbirlerinden. Bu böyle sürüp gider, ta ki üşümelerinin ve canlarının yanmasının en az ve katlanılır olduğu mesafeyi bulana kadar.

Aşkın Halleri

Dr. Alper Hasanoğlu


//


//








dimanche 9 juin 2013

Gitmek istediğimiz yöne akıp akmadığı (Haritasız Kentler 2)


Zihnimizdeki bir hayalet, hergün gördügümüz bir insandan daha gerҫek olabilir mi? Bir düş, bir günden daha uzun sürebilir mi? Gün geceden kopabilir mi? Yürürken, yol boyunca uzanan nehrin, gitmek istediğimiz yöne akıp akmadığı bilinebilir mi?


Dünya yüzünde tek bir haritasız kent kaldı, işte ben orada yaşıyorum. Ne yolları bulmak, ne soruları cevaplamak, ne korunmak iҫin hiҫbir bilgiye sahip değilim, olamıyorum. Yapmam gereken tek şey iҫimdeki sesi dinlemek, biliyorum. Çok uzaktan gelen bu sese ulaşmak iҫin uzun bir yolculuğa ҫıkmak istiyorum.


Binnaz Bulut

Haritasız Kentler 

//



Bern - May 2013 - by me


Lausanne - May 2013 - by me


Bern May 2013 - by me



Toulouse May 2013 - by me




Burgdorf May 2013 - by me

mercredi 15 mai 2013

Ses Mains



An other poem by me in the new ISSUE II of THOSE THAT THIS

here you can read it : SES MAINS 




My cat Rezzak !

Çünkü Edmée hastalığının geҫmesini istemiyordu




Artık o koruyu ne görmek ne  düşünmek istiyordu. Depodan başlayarak dal budak salan ve toprağı sulayan kanallara bakmak da gelmiyordu iҫinden. Ama durmadan hep bunları düşünüyordu. Belki hastalığı da bu sayede geҫmiyordu. Çünkü Edmée hastalığının geҫmesini istemiyordu. Iyi olmaktan, ev halkının arasına yeniden katılmaktan ҫekiniyordu. Köşesinde, yatağında, odasında herkesten uzak yaşamak hoşuna gidiyordu. Yavaş yavaş kendine göre bir hava yaratmıştı odasında. Küҫücük bir şeyle avunabiliyordu. Yatağına uzanınca, duvar kağıdının başının biraz üstüne rastlayan ҫiҫeği öteki ҫiҫekler gibi değildi sözgelimi, fazladan kırmızı bir lekesi vardı.

Kanaldaki Ev
Georges Simenon



photo by me - Paris 2008 - around Sacré-Coeur


//


//

samedi 11 mai 2013

Cet amour est le décor de leur vie



Ils s'adorent 


Quand elle dort, il lui sourit

Et quand elle vit
C'est lui qui fait le mort
Il la mord, alors elle rit
Et leur décor est le décor de leur lit
Quand elle sort, il reste au lit
Et quand il lit
Elle fait celle qui dort
Elle s'endort au creux de lui
Et son corps devient son corps à lui aussi

Ils s'adorent

Ils disent qu'ils s'aimeront à
La vie à la mort
Ils s'adorent

Ils s'adorent

Ils disent qu'ils s'aimeront à
La vie à la mort
Ils s'adorent

Corps à corps, ils se réveillent

Et oublient tout d'la veille
Et s'aiment encore
Ils sont forts ils sont pareils
Et leur carte du cœur sur leur amour veille
Bouche d'or bouche de miel
Elle ferme le ciel
Et tire le store
Elle se tord, ils s'émerveillent
Et perdent le peu le nord, perdent le sommeil

Ils s'adorent

Ils disent qu'ils s'aimeront à
La vie à la mort
Ils s'adorent

Ils s'adorent

Ils disent qu'ils s'aimeront à
La vie à la mort
Ils s'adorent

Ils se croisent sans faire de bruit

Elle crie des mots
Sans faire de phrases
Il la garde, elle lui sourit
Et cet amour est le décor de leur vie

Ils s'adorent

Ils disent qu'ils s'aimeront à
La vie à la mort
Ils s'adorent

Ils s'adorent

Ils disent qu'ils s'aimeront à
La vie à la mort
Ils s'adorent.

Enzo Enzo 








Saint-Sébastien - Espagne 
photo by Y. Q.