dimanche 28 août 2016




Cihangir - Istanbul 
January 2017
photo credit: me



^^^

^^^

Canopée - ( Polo & Pan )

^^^

Ann Wants to Dance - ( Papooz )

^^^

Vanille Fraise - ( L'impératrice )

^^^
Sonate Pacifique - ( L'impératrice )

^^^


CANOPEE


Histoire improbable de la fantaisie
Proche de l'équateur à un point précis
Latitude 500 longitude 36
Au cœur de la forêt à cette interstice
Dans ta tenue d'Ève verdoyante
Tu étais d'une beauté étourdissante
Des oiseaux nous chantaient leur mélopée
Et nous vivions heureux dans la canopée

Jungle sauvage ouvre tes bras
Il en faut peu pour toi et moi
Prenons racine dans les bois
Enfants naïfs ou hors-la-loi
Les quilles plantées dans un ruisseau
Écoute chanter ce drôle d'oiseau
Il nous invite un peu plus haut
À partager nos idéaux

Histoire mémorable d'une rêverie
Que nous vivions ensemble en Amazonie

Un retour aux sources, vie sans artifices
A deux dans la forêt loin des maléfices
Dans la torpeur noire et luxuriante
D'une jungle aux lianes exubérantes

Les arbres millénaires nous ont adoptés
Et nous vivions heureux dans la canopée

Jungle sauvage ouvre tes bras
Il en faut peu pour toi et moi
Prenons racine dans les bois
Enfants naïfs ou hors-la-loi
Les quilles plantées dans un ruisseau
Écoute chanter ce drôle d'oiseau
Il nous invite un peu plus haut
À partager nos idéaux

Kemik saplı bıçağı elimde tutuyordum, yatağına girdim



Karanlıkta yavaşça odaya girdim, abamı ve şalımı çıkardım, soyundum, ama bilmiyorum neden, kemik saplı bıçağı elimde tutuyordum, yatağına girdim. Yatağının sıcaklığı, âdeta taze can üfledi bedenime. Sonra bir zamanlar Suren ırmağı kıyısında körebe oynadığımız o solgun yüzlü, çelimsiz ve gözleri masum Türkmen gözleri gibi, o küçük kızı hatırlayarak; onun o tatlı, nemli ve ılık vücudunu kucakladım. Hayır, hayır, yırtıcı ve aç bir hayvan gibi atıldım üzerine; oysa bütün kalbimle de tiksiniyordum ondan, öyle sanıyordum ki aşk ve kin aynı şeydiler. Serin, solgun vücudu, karımın vücudu, avının çevresinde kıpırdayan bir kobra yılanı gibi yayıldı, açıldı ve çemberine hapsetti beni. Göğsünün kokusu sarhoş ediciydi, kollarını boynuma dolamıştı, etinden hoş bir sıcaklık yayılıyordu, o anda hayatım sona ersin istedim. Çünkü o dakikada ona karşı bütün hıncım, bütün kinim yok olmuştu; gözyaşlarımı tutmaya çalışıyordum. Ben farkına varmadan, adamotu gibi, bacakları bacaklarımda kenetlenmiş, kolları boynumda halkalanmıştı. Bu terütaze etin tatlı sıcaklığını duyuyordum ve kavrulan gödemin her zerresi, bu sıcaklığı içiyordu. Hissediyordum ki, bir av gibi yutmaktaydı beni. Korku ve keyif, birbirine karışmıştı, ağzı bir salatalığın buruk tadını veriyordu. Bu tatlı basınç altında ter döküyor, kendimden geçiyordum.

Tenim, vücüdümün her zerresi, hükümleri altına almışlardı beni; yüksek sesle zafer şarkılarını söylüyorlardı. Ben mahkûm ve biçare, bu uçsuz bucaksız denizde, uysal itaatli, kendimi dalgaların keyfine bırakmıştım. Bir yesemin ıtırı yayan saçları, yüzüme yapışmıştı; gövdelerimizin derinliklerinden acının ve sevincin feryatları dışarı vuruyordu. Birdenbire şiddetle ısırdığını hissettim; yırtılmıştı dudağım. Tırnağını da böyle mi ısırıyordu, yoksa benim yarık dudaklı ihtiyar olmadığımı anlamış mıydı? Kendimi kurtarmak istiyor, ama bunca çabama rağmen başaramıyordum bunu. Tenimizin etleri birbirine lehimlenmişti âdeta.

Delirdiğimi sanıyordum. O keşmekeş içinde, elimi uzattım nasılsa ve elimdeki bıçağın vücudunun bir yerine saplandığını hissettim. Sıcak bir sıvı, yüzüme fışkırdı. Bir çığlık kopardı ve beni bıraktı. Avucumda sıcak bir şey vardı, ona dokunmadım, elimi yumruk yaptım. Bıçağı attım, bıçaksız elimi vücudunda gezdirdim, katılaşmıştı. Ölmüştü o. Bir öksürük tuttu beni, fakat öksürük de değildi bu; kuru, iğrenç ve insanın tüylerini diken diken eden bir kahkaha. Korkudan titreyerek, abamı omzuma aldım, odama döndüm. Lamba ışığında avucumu açtım, baktım, gözüydü avucumda tuttuğum şey. Her yerim kana bulanmıştı.

Sâdık Hidâyet

Kör Baykuş






lundi 8 août 2016

Romantik düşlerin yaşamın boşluğunu nasıl doldurabildiği



Çünkü arzumun mantıksızlığı ve çocuksuluğu, inanmaya olan gereksinimimden daha zayıftı. Romantik düşlerin yaşamın boşluğunu nasıl doldurabildiğini, birisine, herhangi birisine hayranlık beslemenin getirdiği yaşama sevincini biliyordum. Daha Cloé’yi görmeden önce, bir başkasının yüzünde kendimde bir türlü bulamadığım mükemmelliği görmeye gereksinmiş olmalıyım.

Alain de Botton

Aşk Üzerine 



Ordu Persembe 2013
photo credit: me


^^^

Dancin - ( Aaron Smith )

^^^

jeudi 19 mai 2016

En sevdiğin rengi biliyorum - (Haritasız Kentler 29)



Kit’i en son gördüğümde, yağmur sonrası topraktan çıkan soluncanları izleyen bir kirpiyi sevmekle meşguldü. Kirpinin hiçbir dikeni batmadı eline. Birlikte, kumsaldaki bir taşın üzerine yerleşmiş  kamplumbağa ailesini izleyen kediyi bulmaya gittik. Ondan sonra da jiletin üstünden geçen sümüklüböceği izleyen kertenkeleyi. “En sevdiğin rengi biliyorum,” dedim ansızın. Tahta piknik masasının üzerine dirseklerini koyarak kavuşturduğu kollarının üzerine yan koymuştu başını. Bu soruyu duyunca gözlerini yavaşça kapadı. Sümüklüböceğin jiletin üzerinden geçişini seyretmeye devam ettim. Haritasız bir kentte her an fırtına kopabileceğini ve kıyafetlerimizin tamamen ıslanabileceğini ikimiz de tahmin edebiliyorduk. Her an birbirimize sarılabileceğimizi de. Tam “kırmızı!” diye haykırdığım anda gök patlarcasına gürledi. Duymadı. 

Binnaz Bulut
Haritasız Kentler 


///
///





Istanbul - April 2016 
photo credit : me 

lundi 29 février 2016

Kendimle geçinir halimin içine iyice yerleşmek istedim (Haritasız Kentler - 28)


Istanbul - April 2016 photo credit : me 

///



Kit kayıplara karıştı. Beni mi bıraktı gitti yoksa herşeyi mi bilemiyordum. Dalgaların sesi bile bozuk çıkıyordu, bozuk kaset gibi. Kaldırımın kenarına oturmuş ağlarken biri omzuma dokundu. Dönüp baktığımda arkamda kimseyi göremedim. Sakince ağlamaya devam ettim. Ağladıkça neyin neye dönüştüğünü anlamak istiyordum daha çok. Zamanın sesini duyar insan ağlarken, sanki biri artık birşeyler söylüyormuş gibi gelir, işaretleri takip edip bir yere varmış gibidir sonunda. Ellerim ensemde, alnım dizlerimde dayalı, kaldırıma oturmuş güzel güzel ağlarken, yine biri omzuma dokunmuş gibi geldi. Dönüp baktım hemen, yine kimse yoktu. Taş meydanı gözlerimle tararcasına boynumu üç yüz  atmış derece döndürmeye bile tenezzül etmedim. Bıkkın, küskün, kendimle geçinir halimin içine iyice yerleşmek istedim. Tam gözyaşı ve sümüğün ışlattığı elimi çantamdan çıkardığım mendille temizlemeye karar vermiştim ki bir ses duydum tam omzuma dokunduğunu sandığım elin yönünden geldi. “Ne oldu sana Liv?” Kit’di.

Binnaz Bulut

Harıtasiz Kentler

jeudi 4 février 2016

Birlikte baska ne yapabilirlerdi ? (Haritasiz Kentler - 27)




/ / / 
/ / / 



Gece sokaklar bomboșken tek bașına yürümeyi severdi Liv. Mevsim kıș ise caddenin bitip kaldırmın bașladığı yerden usul usul akan yağmur suları ona eșlik ederdi. Rüzgar mı yoksa soğuğun ta kendisi mi olduğunu bilmedigi bir esinti yüzünü avuçlarının içinde tutardı. Gündüz dükkanlardan, evlerden, sokak hayvanlarından ve insanların teninden yayılan kokuları emmiș bir sis, sanki görünür olurdu.

Kentin sessizliğe ve ıssızlığa gömüldüğü böyle anlarda aklına Kit’in kim olduğunu bilmediği gelirdi. Fakat son zamanlarda buna Kit’den artık umudunu kestiği de eklenmiști. Dalgaları dinlemeye cağırınca gelmiyor ; bilmedikleri apartmanlara girip anahtar deliklerinden daire içlerini gözetlemekle ilgilenmiyor ; sahil yolundaki banklarda yalnız bașlarına denizi hüzünlü hüzünlü seyredenlerle tanıșmak ve onlara neden üzgün olduklarını sormak istemiyor ; bașka bir yüzyılda yașadıklarını hayal edip o doneme ait bir bașka kișinin rolüne bürünmeye yanașmıyor ; haritasız bu kentte nereye gideceklerini bilmediklerinde, birini gözlerine kestirip onu gidecekleri yere varana kadar peși sıra takip etmeye varmıyordu. Peki ne yapacaklardı o zaman birlikte ? Bu oyunlardan hiçbirini oynamak istemediği gibi, kendisi yeni oyunlar da önermiyordu. Birlikte bașka ne yapabilirlerdi ?

Binnaz Bulut 
Haritasız Kentler





"First day in Japan" 
Yann Q. is teaching japanese to Cinla 
Kyoto - 2007

mardi 12 janvier 2016

Yine yalnız olalım ama yanyana olalım (Haritasız Kentler - 26)







A post card from Japan 
Kyoto 2009


Boşluğu dolduralım beraber. Yine yalnız olalım ama yanyana olalım. Kar kadar beyaza dönüştüremeyiz geceyi belki; dalgaları lodos kadar havalandıramayız; bir ova kadar hükmedemeyiz toprağa, düzleştiremeyiz onu; haritasız bir kenti avcumuzun iҫi gibi öğrenemeyiz ama ararsak birşeyler buluruz belki biryerlerde. Şöyle kollarımızı ve ayaklarımızı iki yana aҫıp tahta bir ҫatının altında yere uzansak, belki birşeyler duyarız, hatta görürüz. O an, eğer dersen “Artık hiҫbir şeyin hayalini kurmama gerek kalmadı ҫünkü sen yanımdasın”, derdim ki “O zaman ölme!”

Binnaz Bulut 
Haritasız Kentler



///

///


///