dimanche 28 août 2016

Kemik saplı bıçağı elimde tutuyordum, yatağına girdim



Karanlıkta yavaşça odaya girdim, abamı ve şalımı çıkardım, soyundum, ama bilmiyorum neden, kemik saplı bıçağı elimde tutuyordum, yatağına girdim. Yatağının sıcaklığı, âdeta taze can üfledi bedenime. Sonra bir zamanlar Suren ırmağı kıyısında körebe oynadığımız o solgun yüzlü, çelimsiz ve gözleri masum Türkmen gözleri gibi, o küçük kızı hatırlayarak; onun o tatlı, nemli ve ılık vücudunu kucakladım. Hayır, hayır, yırtıcı ve aç bir hayvan gibi atıldım üzerine; oysa bütün kalbimle de tiksiniyordum ondan, öyle sanıyordum ki aşk ve kin aynı şeydiler. Serin, solgun vücudu, karımın vücudu, avının çevresinde kıpırdayan bir kobra yılanı gibi yayıldı, açıldı ve çemberine hapsetti beni. Göğsünün kokusu sarhoş ediciydi, kollarını boynuma dolamıştı, etinden hoş bir sıcaklık yayılıyordu, o anda hayatım sona ersin istedim. Çünkü o dakikada ona karşı bütün hıncım, bütün kinim yok olmuştu; gözyaşlarımı tutmaya çalışıyordum. Ben farkına varmadan, adamotu gibi, bacakları bacaklarımda kenetlenmiş, kolları boynumda halkalanmıştı. Bu terütaze etin tatlı sıcaklığını duyuyordum ve kavrulan gödemin her zerresi, bu sıcaklığı içiyordu. Hissediyordum ki, bir av gibi yutmaktaydı beni. Korku ve keyif, birbirine karışmıştı, ağzı bir salatalığın buruk tadını veriyordu. Bu tatlı basınç altında ter döküyor, kendimden geçiyordum.

Tenim, vücüdümün her zerresi, hükümleri altına almışlardı beni; yüksek sesle zafer şarkılarını söylüyorlardı. Ben mahkûm ve biçare, bu uçsuz bucaksız denizde, uysal itaatli, kendimi dalgaların keyfine bırakmıştım. Bir yesemin ıtırı yayan saçları, yüzüme yapışmıştı; gövdelerimizin derinliklerinden acının ve sevincin feryatları dışarı vuruyordu. Birdenbire şiddetle ısırdığını hissettim; yırtılmıştı dudağım. Tırnağını da böyle mi ısırıyordu, yoksa benim yarık dudaklı ihtiyar olmadığımı anlamış mıydı? Kendimi kurtarmak istiyor, ama bunca çabama rağmen başaramıyordum bunu. Tenimizin etleri birbirine lehimlenmişti âdeta.

Delirdiğimi sanıyordum. O keşmekeş içinde, elimi uzattım nasılsa ve elimdeki bıçağın vücudunun bir yerine saplandığını hissettim. Sıcak bir sıvı, yüzüme fışkırdı. Bir çığlık kopardı ve beni bıraktı. Avucumda sıcak bir şey vardı, ona dokunmadım, elimi yumruk yaptım. Bıçağı attım, bıçaksız elimi vücudunda gezdirdim, katılaşmıştı. Ölmüştü o. Bir öksürük tuttu beni, fakat öksürük de değildi bu; kuru, iğrenç ve insanın tüylerini diken diken eden bir kahkaha. Korkudan titreyerek, abamı omzuma aldım, odama döndüm. Lamba ışığında avucumu açtım, baktım, gözüydü avucumda tuttuğum şey. Her yerim kana bulanmıştı.

Sâdık Hidâyet

Kör Baykuş






Aucun commentaire:

Enregistrer un commentaire