mardi 12 juillet 2011

Je n'arriverais pas à désexualiser le rapport avec lui

Je n'arriverais pas à désexualiser le rapport avec lui, comme je l'avais toujours fait dans ces cas-là. Avec tout ce qu'il disait. Même si c'était dans le désordre. Avec l'articulation logique brouillée, par des points de suspension, des contradictions, une affirmation aussitôt contredite par une autre, jamais de point final, jamais rien de clair dans la syntaxe, d'univoque, beaucoup de verbes de modalité, des phrases toujours un peu embrouillées avec la fin à deviner, mais l'impression que j'avais en le quittant était toujours la même. 




Christine Angot 
Rendez-vous



dimanche 10 juillet 2011

Gercekten yalniz oldugumuzu kabullenmenin vaktidir

Neresinin disarisi neresinin icerisi oldugunu bilemedigimiz zamanlar olur. Iki tarafi da kullanilabilen yagmurluklar gibi, bir iceriyi, bir disariyi uygun goruruz kendimize. 

"Hey Dijk!"
      Donup baktim. Tanimadigim, esmer, cekik gozlu bir adam. Yagmurlugunun sapkasini cekmisti basina.
"Dope!" dedi, durdugu sacak altindan ayrilmadan. 
Dope ? "Dijk" sectigim isimdi, ama "dope" ? Dosyami arandim, yoktu. 

Kendi kucuk, ayriksi dunyamizda bir dil olustururuz; bu dunyayi paylasanlarla, paylastigini dusunduklerimizle. Sistemin disinda olmak, icinde olanlara gore bir yerde durmak belirler yerimizi. Ayriksi dilden oteye dustugumuzde, "disinda olma"nin da disinda atildigimizi goruruz. Gercekten yalniz oldugumuzu kabullenmenin vaktidir; dilimizi paylasacak "yabancilar" da yoktur artik.



Kiyisiz
Turker Armaner 





dimanche 3 juillet 2011

You're just a man, you get what you can












There's a dream that I see, I pray it can be
Look cross the land, shake this land
A wish or a command
Dream that I see, don't kill it, it's free
You're just a man, you get what you can

We all do what we can

So we can do just one more thing
We can all be free
Maybe not in words
Maybe not with a look
But with your mind

Listen to me, don't walk that street

There's always an end to it
Come and be free, you know who I am
We're just living people

We won't have a thing

So we got nothing to lose
We can all be free
Maybe not with words
Maybe not with a look
But with your mind

You've got to choose a wish or command

At the turn of the tide, is withering thee
Remember one thing, the dream you can see
Pray to be, shake this land

We all do what we can

So we can do just one more thing
We won't have a thing
So we've got nothing to lose
We can all be free
Maybe not with words
Maybe not with a look
But with your mind

But with your mind





Cat Power 



Un des "Vu du ciel" de Yann Artus Bertrand

samedi 2 juillet 2011

Bir daha kimseyi gormeyecegim





Uyuyakalmisim. Tek ses, tek unlem cikarmaksizin yanasmislar kiyiya, cekmisler tekneyi kumlarin uzerine, dilsiz hareketlerle bosaltip gitmisler adanin iclerine dogru. Bir daha kimseyi gormeyecegim. Belli belirsiz bir ugultu yerlesmis teknenin her kosesine. Onu duyuyorum. Ruzgar durdugunda, su dindiginde, geride buyuk fisilti topagi.


Enis Batur

Bir teknenin omurgasina dogru cozulus sureci uzerine onbir pence - VI
Kanat Hareketleri 
Lirik Siirler 1993-1999 


Blue Nude
1902









vendredi 1 juillet 2011

Kiymali-camli mantilar

Yagmur iyice hizlandiginda yerinden kalkti, uyusuk adimlarla mutfaga gitti. Iste o zaman, orada gordu cam cay kasiklarini. Cam cay kasiklari, sadece misafir geldiginde cikartilirdi fiyonklu kadife kutularindan. Misafir gelmedigi gunlerde cocuk, cayini kolayca egilip bukulen teneke cay kasiklariyla karistirirdi. 
Mutfak tezgahina tutunup, yakindan bakti cam kasiklarina. Bunlari daha evvel gormemisti. Kasiklarin tepesinde koyu camdan, ufacik kelebekler vardi. Isteseler, her an kanatlanip ucabilirlerdi sanki. Ama nedense ucmaya niyetleri yok gibiydi. Hemen yan tarafta, ickerine gazete kagidi serilmis iki kocaman, yusyuvarlak tepsi vardi. Manti pisirecekti kadinlar. Kucuk kucuk hamur karelerinin ortasinda, pembe pembe et topaklari duruyordu. Henuz kapanmamaisti manti karelerinin agizlari. Ama nedense konusmaya niyetleri yok gibiydi. 
Cocuk once kelebeklerin kanatlarini teker teker koparip bir kenara ayirdi. Sonra, cam cay kasiklarini havana koyup, bir guzel ezdi. 
Catir catir kirildi camlar. Parmaklarini kesmemeye gayret ederek, her bir cam kirigini, bir pembe etin ortasina yerlestirdi. Susuz kalmis toprak yagmur damlalarini nasil istahla emerse, mantilar da aynen oyle yutuverdi cam kiriklarini. Goz acip kapayincaya kadar, butun cam kiriklari kaybolmustu et toplarinin icinde. Oyle ki, iyice yaklasip dikkatlice bakilmadikca, hicbir tuhaflik sezilmiyordu ortalikta. Kiymali-camli mantilar, pisirmeye hazirdi. Cocuk mantilarin agizlarini kapatmaya gerek duymadi. Kim actiysa, o kapatirdi. 
Bunu niye yaptigini bilmiyordu. Ama ne yaptiginin farkindaydi, neler olabileceginin de. Istese olacaklari durdurabilirdi. Hemen simdi salona donup, epeyce acikmis kadinlara mantiyi yememelerini, yoksa dillerinin kanayacagini soyleyebilirdi. Kimsenin dili kanamasin diye, bu cinnetaver ugultuyu hemen simdi susturabilir, kendi kendini gammazlayabilirdi. 


Elif Safak
Mahrem







mercredi 29 juin 2011

Summer grows old

 Chloé & Gris-Gris




Frog Autumn

Summer grows old, cold-blooded mother. 
The insects are scant, skinny. 
In these palustral homes we only
Croak and wither. 


Mornings dissipate in somnolence.
The sun brightens tardily
Among the pithless reeds. Flies fail us.
The fen sickens. 

Frost drops even the spider. Clearly 
The genius of plenitude
Houses himself elsewhere. Our folk thin
Lamentably. 


Sylvia Plath 









lundi 27 juin 2011

Mais pourquoi est-ce que je me sens si heureuse ?

SONIA, seule. 

Il ne m'a rien dit... Son âme et son cœur me restent fermés, mais pourquoi est-ce que je me sens si heureuse ? (Elle rit de bonheur.) Je lui ai dit: vous êtes distingué, noble, vous avez une voix si douce... Était-ce déplacé ? Sa voix frémit, caresse.... je la sens dans l'air. Mais quand je lui ai parlé d'une jeune sœur, il n'a pas compris... (Se tordant les mains.) 


Anton Tchékhov 
Oncle Vania






samedi 25 juin 2011

Offrir au voyageur sa femme pour la nuit


Winsome ne fit pas de commentaire, le monticule vert qui s'était arrêté au milieu de la pièce se remit en mouvement, longea la machine à expresso, pénétra dans la chambre de Mafia. Lorsqu'il passa près du lit, une main apparut et tapota la cuisse de Mafia, puis il poursuivit son chemin vers la salle de bains. 
" Les Esquimaux, songeait Winsome, considèrent qu'un hôte ayant du savoir-vivre se doit d'offrir au voyageur sa femme pour la nuit, au même titre que le vivre et le couvert. Je me demande si, à côté, ce vieux Charisma est en train de tirer son coup avec Mafia."
- Mukluk, dit-il à haute voix. 
Pour lui, c'était un mot esquimau. Si ce n'en était pas un, tant pis : il n'en connaissait pas d'autre. De toute façon, personne ne l'avait entendu. 

Thomas Pynchon 
V. 

















vendredi 24 juin 2011

Gizlilik




















Sabrina, kisilerin kendilerine ve dostlarina iliskin butun sirlari eleverdikleri edebiyat turunu asagilik bulurdu. Gizliligini 
kaybeden her seyini kaybetmis demektir, diye dusunurdu Sabrina. Hele bundan kendi iradesiyle vazgecen kisi canavardi. Sabrina'nin yasadigi aski gizli tutmaktan en ufak bir aci duymamasi da bundandi iste. Tam tersine, ancak oyle davranarak gercek yasayabilirdi o.


Milan Kundera 
Varolmanin Dayanilmaz Hafifligi





mardi 21 juin 2011

Gormenin mutlulugu


Her seye akil yetistirmeye calisacak kadar akilsiz oglum Orhan, zamani durduracak Heratli ustatlarin beni ben gibi asla cizemeyeceklerini hatirlatip, oglunu kucaklayan guzel anne resimlerini durmadan cizen Frenk ustatlarinin ise zamani hic durduramayacaklarini anlatip, benim mutluluk resmimin zaten hicbir zaman yapilamayacagini bana yillarca soylemistir. Belki haklidir. Insan aslinda, mutluluk resmindeki gulumsemeyi degil, hayattaki mutlulugu arar. Nakkaslar bilir bunu, ama resmedemedikleri de budur. Bu yuzden hayattaki mutlulugun yerine, gormenin mutlulugunu koyarlar.


Orhan Pamuk
Benim Adim Kirmizi 


samedi 18 juin 2011

Le sérieux te protégeait


"Un roman?" demande-t-elle angoissée. 
J'incline la tête. 
"Tu m'as souvent dit vouloir écrire un jour un roman où aucun mot ne serait sérieux. Une Grande Bêtise Pour Ton Plaisir. J'ai peur que le moment ne soit venu. Je veux seulement te prévenir : fais attention."
J'incline la tête encore plus bas. 
"Te rappelles-tu ce que te disait ta maman? J'entends sa voix comme si c'était hier : Milanku, cesse de faire des plaisanteries. Personne ne te comprendra. Tu offenseras tout le monde et tout le monde finira par te détester. Te rappelles-tu ?
- Oui, dis-je. 
- je te préviens. Le sérieux te protégeait. Le manque de sérieux te laissera nu devant les loups. Et tu sais qu'ils t'attendent, les loups."
Après cette terrible prophétie, elle s'est rendormie."

Milan Kundera 
La lenteur





Robert Combas, "La rivière, le virage et la charrette devant la maison avec quiquète la petite chienne qui aboie en aigue, en gardienne de la propriété"
2000/2001
Acrylic on canvas





vendredi 17 juin 2011

Siddetle ihtiyacim var beni opmene




Marc Chagall, L'anniversaire, 1915. Huile sur carton (80.6 x 99.7 cm). 
The Museim of Modern Art, New York.



Son Sen 

Siddetle ihtiyacim var beni opmene
dudaklarin dudaklarimi hacize gelsin
dokun ! dokun ! dokun etime, 
etimle suslensin ardic gozlerin
aksam olup da delikanlilar siyah giydiler mi
(disavurumcu zifir ve seni seviyorum)
turuncu soyundu mu orospu karilar ve donmeler
bir selale calarim en yakin vitrin camini kirip
ceplerimde bahar siirleri ve ilkokul ogretmenleri
en guzel sesleri cizip anahtarimin kenariyla
aglarim! aglarim ulan sana ne, sen
soyun-mumlari sondur-yatagina uzan!
sute aski ufle!*

biyiklarimi kestim, kiravatimi taktim, suyumu ictim
gittim**
gidiyorum***


*: sevda kafiyeleri arasindaki kivamli sitoplazmik uzantilar degil miydi saclarini kizartip da seni govdeni bosaltip cekip uzaklasmaya mecbur eden cekic ugultusu ve kil buketleri - ki benim sahmerdanim senin cocuk karanliginda yasli bir alice'di ve harikalar diyarinda iskambil adamlara poker borcum, sen, nasil, fakat 

**: yagmur kadardin, prezervatiflerimizden kan emdi mesut yasayan meshur yalnizlar ve meddah kronolojiler. Agzinda kanarya lekesi. 

***: muradim yaniyor. Sen oyna hayatimi ey Robert De Niro. Sen soyle sarkimi ey huzun: Newyork ! Newyork !




  Kucuk Iskender 
Erotika

( Fryderyk Franciszek Chopin )

jeudi 16 juin 2011

Bir gerceklik havasi icerisinde yasayisini surdurebilmesi







































Kiziyor ya, biliyor ki su anda barinak, gunesin inis yoluna girmesi, karnini biraz doyurmasi, kayalarin ardinda kendisini bekleyen umutsuzluktan, pismanliktan, bozgundan kacinmasi, durmamasi, kipirdamasi, cok daha onemli. Bu adada yasayabilmesi, bu adada dus icerisindeymis gibi degil de, manastirda bunca yildir yasadigi gibi, bir gerceklik havasi icerisinde yasayisini surdurebilmesi icin birtakim kucuk aliskanliklar kurmasi gerek. Belirli birtakim saatlerde yemek yemek, su icmek, uyumak, kalkmak, yiyecegini hazirlamak, dua etmek, topragi islemek gibi...



Bilge Karasu 
Uzun surmus bir gunun aksami






Please don't flow so fast
You little mountain hum
I'll take a bottle down to you

Please don't flow this fast
You hold a little hum
I'll bottow sounds of me for you

Please don't flow so fast
You little mountain din
I'll bottow piano sounds from you

Please don't flow so fast
You little mountain noise
I'll close my eyes and bite your tongue


mercredi 15 juin 2011

Cay & Sigara & Cay & Sigara & Cay & Sigara & Cay & Sigara & Cay & Sigara

Bir bira bardagi dolusu cay, iki sigara daha... Yeniden cay, yeniden sigara... Demlik tazeleniyor, ikinci paket aciliyor... Gece boyunca tika basa dolan iki kullugunu bosaltmaya usendiginden, aksam yemeginden kalma bos bir konserve kutusunu yanina ceker, sezlonga serilirdi. Kayda deger hic ama hicbir sey dusunmemeyi basararak, kendisine iliskin herhangi bir cozumleme ve yorumdan ozellikle kacinarak, vermesi gereken kararlari ustalikla hasir alti ederek, dis dunyaya kapali gozlerle duvarlara bakardi. Butun saatler onundu; ama kullanilmak icin degil, icerdikleri sonsuz bosluga bir ceset gibi yayilip kalmak icin. Demlikler dolusu cayla bir paket sigaradan sonra, midesinde bir sanci, artik pek animsamadigi aclik duygusuna benzeyen bir kazinma algilar, yalnizca sigara icmeye devam edebilmek icin bir parca Minas peynirini, Brezilya'da "Arap ekmegi" diye adlandirilan pideyle yerdi. Koca bir gunu, nobet yerinden hicbir kosulda ayrilmayan bir asker gibi, sezlongda, ancak kuyruksokumunun acisina dayanamadiginda oturusunu degistirerek, hep kol menzili icindeki bardagi ve sigaralari ile gecirirdi. Insanin baska hicbir sey yapacak gucu kalmamissa; gozunu sagir duvarlardan ayirip bir kitaba bile uzanamiyor, bakislarini muz agaclarina ya da Santa Teresa vadisinin vahsi cangilina ceviremiyorsa; cocukluktan kalma en masum, en sevimli aniya gulumseyecek, gunbatimindan duygulanacak hali yoksa, cay demlemek ve sigara icmek, yasamsal eylemlerdir.




Asli Erdogan 

lundi 13 juin 2011

Déjouer tous les périls qui l'environnent

Quelquefois il espérait qu'elle mourrait sans souffrances dans un accident, elle qui était dehors, dans les rues, sur les routes, du matin au soir. Et comme elle revenait saine et sauve, il admirait que le corps humain fût si souple et si fort, qu'il pût continuellement tenir en échec, déjouer tous les périls qui l'environnent (et que Swann trouvait innombrables depuis que son secret désir les avait supputés) et permit ainsi aux êtres de se livrer chaque jour et à peu près impunément à leur œuvre de mensonge, à la poursuite du plaisir.


Marcel Proust
Un amour de Swann



Cléo de 5 à 7 





mercredi 8 juin 2011

Il tournait dans son désir, comme un prisonnier dans son cachot

Cependant, il songeait au bonheur de vivre avec elle, de la tutoyer, de lui passer la main sur les bandeaux loguement, ou de se tenir par terre, à genoux, les deux bras autour de sa taille, à boire son âme dans ses yeux ! Il aurait fallu, pour cela, subvertir la destinée; et, incapable d'action, maudissant Dieu et s'accusant d'être lâche, il tournait dans son désir, comme un prisonnier dans son cachot. Une angoisse permanente l'étouffait. Il restait pendant des heures immobile, ou bien, il éclatait en larmes; et, un jour qu'il n'avait pas eu la force de se contenir, Deslauriers lui dit: 

- "Mais, saprelotte ! qu'est-ce que tu as ?"

Frédéric souffrait des nerfs. Deslauriers n'en crut rien. Devant une pareille douleur, il avait senti se réveiller sa tendresse, et il le réconforta. Un homme comme lui se laisser abattre, quelle sotisse ! Passe encore dans la jeunesse, mais plus tard, c'est perdre son temps. 

- "Tu me gâtes mon Frédéric ! Je redemande l'ancien. Garçon, toujours du même ! Il me plaisait ! Voyons, fume une pipe, animal ! Secoue-toi un peu, tu me desoles !" 

- "C'est vrai", dit Frédéric, "je suis fou !"



Gustave Flaubert
L'éducation Sentimentale


mardi 7 juin 2011

Bir yaz aksami gibi inecek


Hastalar, 
    kardeslerim, 
        iyileseceksiniz. 

Agrilar, sizilar dinecek. 
Yumusak, ilik
    bir yaz aksami gibi inecek
    agir, yesil dallarin arasindan rahatlik.


Hastalar, kardeslerim, 
biraz daha sabir, biraz daha inat. 
Kapinin arkasinda bekleyen olum degil,
                                    hayat. 

Kapinin arkasinda dunya, 
                      dunya civil civil. 
Kalkacaksiniz yataginizdan,
                         gideceksiniz. 
Tuzun, ekmegin, gunesin tadini 
               yeni bastan kesfedeceksiniz. 

Sararmak limon gibi, mum gibi erimek, 
devrilmek kof bir cinar gibi ansizdan.
Kardesler, hastalar, 
biz ne limonuz, ne mum, ne cinar,
biz, insaniz, cok sukur, 
cok sukur, biliriz, umudumuzu ilacimiza katmasini.
"Yasamak gerek!"
              diyerek
                     ayak direyip
                           dayatmasini.   
Hastalar,
      kardeslerim,
             iyilesecegiz. 

Agrilar, sizilar dinecek. 
Yumusak, 
    ilik, 
    bir yaz aksami gibi inecek
    agir, yesil dallarin arasindan rahatlik. 

Mesaj
Nasim Hikmet Ran
Yeni Siirler 6



lundi 6 juin 2011

Spring is like a perhaps hand


Spring is like a perhaps hand 
(which comes carefully
out of Nowhere) arranging 
a window, into which people look (while
people stare
arranging and changing placing
carefully there a strange
thing and a known thing here) and

changing everything carefully

spring is like a perhaps
Hand in a window
(carefully to
and fro moving New and
Old things, while
people stare carefully 
moving a perhaps 
fraction of flower here placing 
an inch of air there) and 

without breaking anything.





E. E. Cummings

poem 12 
& { AND } (1925)



















Bretagne - 2010


samedi 4 juin 2011

Orada duyumsadigim yalnizlik

Ipek'le kavgalarimizdan, daha dogrusu beni kapiya koymalarindan sonra onu bir daha gormemek karariyla donerdim Wannsee'ye. Odama kapanir, kendimi bir sure calismaya verirdim. Ama yalnizca bir sure. Kent yasaminin yorgunlugundan, gunluk dert ve aliskanliklardan kurtulup sakin dogaya siginmak icin ideal bir yer gibi gorunen Yazarlar Evi bir hapishane olur cikardi. Cevrede gidebilecegim ne bir kahve ne de bir sinema. Hatta alisveris yaptigim dukkanlar bile yuruyus uzakliginda degildiler. Ben de, ormanin icinden hizla gecen sari-kirmizi trene binip solugu Savignyplatz'daki kahvelerden birinde alirdim. Orada duyumsadigim yalnizlik odamdakinden farkliydi.  

Nedim Gursel 
Melek, Seytan ve Kominunist

jeudi 2 juin 2011

Iktidar beni fazla ilgilendirmiyor

- Iktidar beni fazla ilgilendirmiyor, isci sinifi iktidari bile olsa, demisti Ulku kizgin bir gununde. 
   Sonra, belki de tikanmis cinsel hayatlarina gonderme yaparak -ya da bu konudaki duyarliligi yuzunden Omer'e oyle gemisti-, 
- Cinseliyle de siyasaliyla da iktidar erkeklerin sorunu. Onu kazanmak da kaybetmek de erkegi cirkinlestiriyor, diye eklemisti. 
    "Belki de hakki var. Biz erkekler de kedi gibiyiz. Kendi iktidar alanlarini biraktiklari kokuyla isaretleyen ve o alanin icine baska kedileri sokmayan hircin, kavgaci kediler gibi... O alanin disina ciktigimizda, ya da iktidar alanimizi kaybettigimizde cokuyoruz."
   Yine de karisinin degerlendirmesinden incinmisti. "Giderek farkli diller mi konusmaya basladik yoksa ?"
   Omer Ulas bu ulkeyi seviyordu. Bu ulkenin simgeledigi degerleri seviyordu. O degerlere inanmanin, o degerlerin egemen olmasi icin savasmanin hayatini anlamlandirdigini, kendinden memnun olmasini sagladigini biliyordu. O degerlere ulasmanin tek yolu ise siyasal iktidardi. Gerisi, gercekle ve hayatla iliskisi olmayan bir devrimci hayalden ibaretti. Ulku'nun sirtinda yumurta kufesi yoktu. Iktidar olgusu disinda bir devrim duslemekte, iktidari elestirmekte ozgurdu. Ama o bunu yapamazdi, dusunemezdi bile. 
   Moskova Nehri'nin kiyisinda, Kremlin'in yuzlerce yillik duvarlarinin altinda, kuzeyden gelen dondurucu ruzgara karsi duran karisina bakti. Basini omuzlari arasina cekmis, kollarini gogsunde kavusturmus soguktan korunmaya calisan kadin, karlarin ortasinda, dunyada yapayalniz gibi geldi birden. Aralarina nedenini tam bilemedigi oyle bir uzaklik girmisti ki, onu kucaklayip yalnizligindan kurtaramayacagini, icini isitamayacigini, burada tutamayacagini biliyordu. 
- Burada mutlu oldugunu saniyordum canim, diye tekrarladi. Ama gercekten bu kadar istiyorsan, geri donebilmen icin basvuruda bulunurum. Bir sekilde hallederiz. Belki de haklisin, cocukla Bati'da daha rahat edebilirsin. Bir kere daha dusun. Seni kalmaya zorlayamam tabii. 
   Icinde keder, isyan, ofke degil, belli belirsiz bir huzun, bir de kendine bile itiraftan cekindigi bir ferahlama ve ozgurlesme duygusu vardi. "Evlilik, coluk cocuk benim hayatima uymaz" derdi gencliginde. Bunun toy devrimci delikanli raconu degil, gercegin ta kendisi oldugunu dusundu. "Rakip tanimayan, paylasilamayan seyler var: Ask ve iktidar gibi..." 
   Kucuk ve dikkatli adimlarla, birbirlerine degmemeye ve buzlu yollarda kaymamaya calisarak en yakin metro istasyonuna dogru yuruduler. 


Oya Baydar 
Sicak Kulleri Kaldi

lundi 30 mai 2011

Le souvenir de leur amour

Il serait peut-être plus exact de dire qu'ils vivaient dans le souvenir de leur amour. Car, à chaque instant, ils pariaient sur leur première rencontre, sur leur première heureuse surprise. Reiko redécouvrait sans cesse dans son mari quinquagénaire le visage d'un garçon de vingt-trois ans. Et Ryôsuke redécouvrait sans cesse dans sa femme de quarante-cinq ans la fraîcheur de ses dix-huit ans. Est-ce grotesque ? Est-il impossible de faire comprendre à autrui une illusion aussi subjective de la beauté ? En fait, dès l'instant où ils cessèrent d'avoir vingt-trois et dix-huit ans, c'est-à-dire dès l'année suivante, c'était devenu l'objectif essentiel de leur vie ou plutôt face à la vie. Ils mirent de l'acharnement à s'y tenir. Ils revenaient à leur première vision, autant de fois qu'il le fallait, et l'extraordinaire jeunesse de leur apparence les y aidait. 


Yukio Mishima 
Un matinée d'amour pur



mardi 26 avril 2011

Gunese cikti

"Once Kelime vardi", diye basliyor Yohanna'ya gore Incil. Kelimeden once de Yalnizlik vardi. Ve Kelimeden sonra da var olmaya devam etti Yalnizlik... Kelimenin bittigi yerde basladi; Kelime soylenemeden once basladi. Kelimeler, Yalnizligi unutturdu ve Yalnizlik, Kelimeyle birlikte yasadi insanin icinde. Kelimeler, Yalnizligi anlatti ve Yalnizligin icinde eriyip kayboldu. Yalniz Kelimeler aciyi dindirdi ve Kelimeler insanin aklina geldikce, Yalnizlik buyudu, dayanilmaz oldu. Selim Isik yalnizligini Kelimelerle besledi. Kelimelerin anlamini bilmeden once tanidigi yalnizligi Kelimelerin icinde yetistirdi. Eski yasantilarinin hastaligindan yeni kalktigi sirada, aldirissiz Kelimeler konusurken, eski yaralarin eski Kelimelerinin gogsune saplandigini duydu birden; sustu kaldi. Kelimeler, yalnizligini yasamasina da birakmadilar onu. Her yandan kusatip saldirdilar. Kullandigi Kelimeler de donup ezdi onu, soluksuz birakti. Sonra, yatagindan firladi birden Selim; butun Kelimeleri ve yasantilarini ezdi ayaginin altinda. Gunese cikti. Gunes, gozunu acitti bir sure sonra, perdelerini kapayip Kelimelerin karanligina dondu. Birtakim Kelimeler bagisladi onu; aralarinda gene yasamasina izin verdiler. Bu Kelimelerle birlik olup amansizca saldirdilar baska Kelimelere: asagilayan, ezen, soluk aldirmayan Kelimelere. Yendi, yenildi; sonunda gene yenildi Kelimelere, Kelimelerle birlikte actigi savasa. Yalnizlik hep oradaydi.



Oguz Atay 
Tutunamayanlar 

Luks



Zamani butun bedenimle bir baska turlu harcadim. Insanin neler yapabilecegini, hem de her seyi yapabilecegini kesfettim. Yuce ya da biktirici istekler, onursuzluk, kendimde olmadikca baskalarinda sacma buldugum inanclar ve davranislar. Haberi olmadan, o beni dunyaya daha cok bagladi. Bana "benimle ilgili bir kitap yazmayacaksin" demisti. Ama ne onunla ilgili, hatta ne de kendimle ilgili bir kitap yazdim. Ben sadece onun yasaminin bana verdigi seyleri, kuskusuz okumayacagi, ona yonelik olmayan sozcuklere doktum. Bir tur, bagis yapana geri verilen bagis gibi. Cocukken benim icin luks, kurk mantolar, uzun giysiler ve deniz kiyisinda villalardi. Daha sonra, bunun bir aydin yasami surdurmek oldugunu sandim. Simdi bana oyle geliyor ki luks, ayni zamanda, bir erkege ya da bir kadina olan tutkuyu yasayabilmektir. 


Annie Ernaux

Yalin Tutku 
(Passion Simple)