vendredi 16 février 2018

Bana nasıl bakarsın? ( Haritasız Kentler 33 )



Omzunun masmavi kış göğüne en yakın noktasından öpüyorum. Havanın sarhoş bıraktığı bir ögleden sonranın uyuşukluğundayız. İşte tam o anı yakalamak için. Kış gelmiş, hava soğuk, üşüyorum. Sürekli değişen karın rengini izliyorum güneş ışınlarının kararsızlığından. En çok nerede parlıyor güneş, orayı seçmeye çalışıyorum. Ağaçlar buz mu kesmiş, birilerini mi bekliyorlar? Bizi görüyorlar mı? Uzun ve yavaş bir yürüyüş, sobanın üzerindeki sıcacık bir çaydanlık dolusu çaya varıyor. Koltukların üzerinde kilimler var. Buralara has mıdır, sadece kışın mı bırakılırlar bilemiyorum. Tanıdık birileri de yok soracak. Sobanın yanındaki koltuklara kıvrılsak sabaha kadar birbirimize neler anlatırız? En çok sen mi konuşursun yoksa ben mi?  Haritasız bir şehirden çok uzaklarda, karla kaplı bir dağın eteğine oyuncak ev gibi yerleştirilmiş tahta kulübenin sarı ışığına doğru yaklaşırken bir gece kuşu, bana nasıl bakarsın, Merak ediyorum.  

Binnaz Bulut
Haritasız Kentler




Paris November 2017
"Fontaine Medicis" 
(Aşk Çeşmesi)
(from 1630)
au Parc Luxembourg
(photos taken by me)

/ / /


/ / /

Oh the werewolf, the werewolf
Comes stepping along
He don't even break the branches where he's gone
Once I saw him in the moonlight, when the bats were flying
I saw the werewolf, and the werewolf was crying

How nobody knows, nobody knows, body knows
How I loved the man, as I teared off his clothes
How nobody knows, nobody knows my pain
When I see that it's risen; that full moon again

[Chorus]
For the werewolf, the werewolf has seen apathy
For the werewolf, somebody like you and me

And only he goes to me, man this little flute I play
All through the night, until the light of day, and we are doomed to play